23 Nisan 2013 Salı

İçgüdü

Sadece kendi içine dönmek isteyen bir şey bu.
Bir arzu nesnesi ya da takip edilecek bir amaç değil.
Sadece yalnızlığı özleyen,
Ondan kuvvet alan
Ve onunla rahatlayan bir vahşet.
Vahşet çünkü korkunç olması gerek.
İnsanın kendi doğasıyla yüzleşmesi,
Ondan korkması üzerine üzücü bir hikaye.
Zamanla içinde soğuyacağını düşündüğün ama daha da alevlenen,
Kızarak yardım ettiğin,
Susarak ortaklık ettiğin,
İstediği yalanı söyleyerek ağız birliği yaptığın bir düşman.

22 Nisan 2013 Pazartesi

Bize, Bizden Başka Ne Var?

Pes etmiyor namıssız.
Görüyorum köşeden,
Gözümün ucuyla.
Ancak o kadar yaklaştırabilirim gözlerimi ona.
Konuşuyor, duyuyorum.
Tam anlamıyorum ama anladığım yarım yamalak kısımlara aptalca çıkışlarda bulunuyorum.
Sinirlerim bozuluyor,
Ellerim titriyor.
Araya giren birini anlamsızca tersleyip gönderiyorum.
Sonra da "Onun ne günahı var,Burcu!" diye kendime kızıyorum.

Ben bu aralar hep kendime kızıyorum.
Söyleniyorum.
Kendi kendime konuşuyorum.
Kediyi severken kediyle konuşuyorum.
Düzenli olarak "Günaydın" dediğim bir kedi var mesela.
Kendime de "Nasılsın?" diye soruyorum düzenli olarak
Nabız yokluyorum.
Nabız yoksa,azar var.
Azar varsa, kendine kızma var.
Hop geldik mi yine kendimize.

Bize, bizden başka ne var?

21 Nisan 2013 Pazar

Kendi Küçük Yeşermelerim

Bu sefer farklı bir şey söyleyeceğim.
Kendini sevmek lazım.
Budur.
Çünkü aslında bu bir anlamda kendini,
Sınırlarını ve yapabileceklerini kabul etmek demek.
Kabullenmişliğin verdiği tatlı, acımsı tat.
Rahatlık.
Tek başına gezdiğin her yerde,
Tek başına yediklerinde, içtiklerinde,
Tek başına, sadece kendini bilerek deneyimlediklerinde
Bambaşka bir tat bulabilmek.
Bunu hissediyorum.
Mutsuz olduğun ama yine de keyifli olduğun küçük anların zevki.

Ama tüm bunlara rağmen hâlâ tüm insanlığa ihtiyacım var.
O zaman...
Merhaba.