6 Nisan 2010 Salı

Bunun Adı Yok


bunun üstüne yoktur daha fazla şefkatin,
bizi terketmek sanatı kadar kolaydır aslında
bitirmek.
çabalamaktan vazgeçen o mutlu ağızlara bir yumruk gibi sert ve tehlikeli yakarış
canına susamamıştı derler
bu bir özlem değildir hesabında
yalnızlığa soyunmaktır.
bir sebebe muhtaçlık haklı çıkarılabilir
peki ya sebeplerle kuşatılmışlık?
dönüp arkanı gidişin daha gururludur
sabrına hayran kalmış bir avuç dolusu kahkaham yanında
bir derinine saklanmış o yumuşak ilgiyi gördükçe
yüzüne bir çizgi daha fazla yakışır.
ne de olgun bahşedilmişlik bencil hareminde.
gözümüzden sakınır,saklarız merak etme.
düşüncemize bile hakim olmuş bu karabasan
lanetlerini savurmuş,duasını etmiş.
soğuğunda bile aldatışını sevmiş.
hata etmiş ellerimiz.
düğüm düğüm boğazımızda sözcükler,
söylenmiş gibi ama aslında hiç telafuz edilmemiş.
kırık kalplare kırık düşleri paylaştıracak kadar acizmiş.
düşlerimiz kayıp,
rüyalarda canlanmış hayaletlerle mi dans ediyoruz?
sonumuz son değil uçuruma doğru gidiyoruz.
yüzünü germiş bir tutam soytarıya yenildik gibi,
özlemi görmüş,sevgiyle dokunan elleri bırakmış gibi.
her iç çekmeye hüznü eklemiş,
vedayı ezberlemiş gibi.
gönlünde fazla mı bu yaranın yankılanışı.
zamanında döndük yok mu bu hatanın geri dönüşü?
gitmeli mi acaba?
çok da buruk bu son boyun eğişi.
uyandığımda söyle bana o garip melodiyi,
ölümümüz duvar olsun önüne
tutsun o zehirli iniltiyi.
bütünüyle,parçasıyla yıkımın adı bu kalplerimizde
bir umutsun kurtuluşunla yaşlı gözlerimizde.
nasıl bilirsek kederi,
yıldızı kaymış kaderi,
hüznüne batmış nefretin kadar yakın olur bize.
düşüncemizin en parlak gölgesi!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder